Okuma süresi: 5 dakika
Selam, nasılsınız? Dantel İlişkiler’in 37. sayısına hoş geldiniz. 🌿
Bir kitaba başlayıp bitirdikten sonra yeni bir kitaba geçenlerden misiniz yoksa aynı anda 15 kitap okuyanlardan mı?
Ben yıllar önce ilkiydim ama son yıllarda ikincisi olmaya doğru kaydım. Bunun bir sebebi de kitap seçimimi tesadüflere bırakmayı çok sevmem. Yani şöyle: Yaşadığım şehirde insanların kitap bırakabildikleri bir yer var. Her gün yolum oradan geçiyor bir şekilde ve içinde kitap görürsem mutlaka duruyorum. Kitapları karıştırıyorum, içimden bir sayı geçirip, o sayfayı açıp birkaç cümle okuyorum ve hoşuma giderse de alıyorum. İşte bu kitap çantama girerse, o sırada okumakta olduğum kitaba -kitaplara- minik bir ara verip, biraz yeni kitabı okumaya başlıyorum.
Kitapları karıştırdığım geçen günlerden birinde karşıma Molière’in yazdığı bir tiyatro oyunu olan Don Juan çıktı. Hoşlandığı kadınları kendisine aşık edene kadar dil döktükten sonra aşık olup evlendikleri vakit sırra kadem basan ‘kadın avcısı’ Don Juan’ı biliyordum ama aslında kitabı okumadığımı fark ettim ve attım çantaya. Kitabın henüz başlarında, Don Juan’ı o meşhur Don Juan olarak kolektif hafızamıza kazıyan bölümlerden birine geldiğimde dedim ki işte bu haftanın konusu belli oldu:
Nice methiyeler düzüp de bir körpe güzelin gönlünü kazanmanın (…) ve nihayet, usulca, hep arzuladığın yere doğru seyredişini izlemenin canım keyfine denk bir keyif arasan da bulamazsın şu dünyada. Ama bir kere sahip olmaya gör, işte o vakit ne söylenecek söz kalır geriye, ne dilenecek dilek. Solar tutkunun bütün güzelliği ve sen de öylesine, vasat bir aşkın durgunluğunda dalar gidersin bir uykuya, eğer ki çıkmazsa karşına arzularını uyandıracak bir yeni sevda, salmazsa gönlüne bir kez daha fethin cazibesini. Velhasıl yoktur daha tatlı şey bir güzelin inadını kırmaktan; işte benim içimde yanan da o zaferden zafere koşan, arzularına ket vuramayan fatihlerin ihtirasından başkası değil.
Kalınla işaretlediğim kelimelere dönüp tekrar bakıyorum:
kazanmak, sahip olmak, fethetmek, zaferden zafere koşmak…
Bağlama hakim olmasak ortada bir savaş olduğunu düşünebiliriz, oysa konumuz aşk.
Don Juan, dönemin kutsal kabul edilen aile, evlilik gibi kurumlarına açıkça saygısızlık ettiği düşünüldüğünden, Molière tarafından iyice karikatürize edilerek tam bir zampara gibi çiziliyor. Don Juan güzellenmenin çok ötesinde, alay edilen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor —ki zaten bu yüzden oyunun türü komedi.
Bu 1665 yılında yazılmış bir eser. Öyle geliyor ki, aradan geçen yüz yıllarda Don Juan tiplemesini daha alengirli paketlere sarmayı başarmışız. Düşünün bundan henüz 15 yıl önce Issız Adam filmi çıkmıştı ve biz, hoşlandığı kadının kendisine aşık olması için ısrarlı takipten lovebombinge, çeşitli yöntemlere başvurup amacına ulaştıktan sonra kendisini terk eden bir adamın hikayesini izlemiştik. Yergi ya da komedi şöyle dursun, Alper karizmatik, gizemli ve romantik bir karakter şeklinde resmedilmek istenmişti. Dönem, coğrafya ve hikayelerin ahlaki tonu farklı olsa da ortak nokta bakiydi: kazanmak, sahip olmak, fethetmek…
Aşkı bir savaş alanı olarak görmek, meselenin Ada’yla ya da karşıdaki her kimse onunla bir alakası olmadığını çok iyi gösteriyor. Zaten bu yüzden kalp bir kez ‘kazanıldıktan’ sonra kırılmasının pek bir önemi kalmıyor. Burada mesele erkeklik, mesele erkekliğin kendini ‘fetihlerle kanıtladıkça kazandığı” sözde prestij, mesele tahakküm üzerine kurulu bu ataerkil anlayışın toplumda kapladığı alan…
Issız Adam Alper’in bir noktada müthiş dramatik bir müzik eşliğinde söylediği bir repliği vardı:
Ben çok şey yaşadım, çok şey tükettim. Kendimi de hayatı da her şeyi… İflah olmam ben. Kanımda bir mikropla yaşıyorum. Kimsenin hayatına dahil olmak istemiyorum. Kimse de hayatıma dahil olsun istemiyorum. Böyleyim… Böyle geldim, böyle gidiyorum; bir nedeni yok neden arama. Keşke bir nedeni olsa, ben de bilsem ve değiştirebilsem…
Buradan Alper’e, kanındaki mikrop toksik erkeklik olabilir diyoruz ve reçete olarak bell hooks yazıyoruz. İyileşme sürecininin hızlanması içinse bir nedeni var ve istersen değişebilirsin diyoruz, ‘ben böyleyim’ kartı burada işe yaramayacak. 🤷🏻♀️
Bunu söyleyerek bell hooks’un Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi kitabına gidiyoruz:
bell hooks, patriyarkanın erkekleri duygularından, anlamlı bağlar ve yakınlıklar kurma becerilerinden ve sevgiden nasıl mahrum bırakmaya, koparmaya çalıştığını anlatırken farklı referanslara başvuruyor. Bunlardan bir tanesi de Steve Bearman’in Erkeklerin Sekse Bu Kadar Bağımlı Olmasının Nedeni (Why Men Are So Obsessed with Sex) isimli makalesi.
Makale, sevgiye, güvene, bağlara ve yakınlığa duyulan derin ruhsal ihtiyacın reddedilerek, bunların bir tür bedensel önizlemesini sunan seksle nasıl karşılanmaya çalışıldığına -ama nasıl tam olarak karşılanamadığına- değiniyor. —Zaten Issız Adam’ın üzerinden gizem ve romantizm kasmaya çalıştığı temel olayı da Alper’in bağlanma arayışı durmayan ama bağlanma cesareti gösteremeyen erkekliğiydi.
Bearman insanların cinsel ilişkiler yaşamasına ya da seks yoluyla yakınlaşmasına karşı değil elbette. Daha ziyade seksin, duygusal yakınlıklar kurmaktan kaçınmak amacıyla deneyimlenmesini kurcalıyor. Şöyle diyor:
Kendim ve tüm erkekler için vizyonum şudur: Bizi şartlandırarak elimizden alınan insanlığımızın her parçasını geri istemeliyiz. Seks takıntısı, insan deneyiminin, onlar olmaksızın idare etmeyi öğrendiğimiz tüm temel yönlerini geri istediğimizde iyileşebilir. Bu temel yönler: Birbirimize gösterdiğimiz yakın ilgi; her yaştan, çevreden, cinsiyetten insanla şefkatli bağlara sahip olmak; bedenlerimizden şehvetli bir şekilde zevk almak; tutkulu bir şekilde kendini ifade etmek; arzuyu canlandırmak; kendimize ve başkalarına yönelik müşfik sevgi; kırılganlık; yaşadığımız zorluklarda yardım; tatlı bir huzur, pek çok türden ilişkide çok sayıda insanla yakınlaşmak ve yakın kalmak.
Yakınlaşmak ve yakın kalmak…
Bu sanıldığından daha zor bir şey olabiliyor. Çünkü bu, ‘kazanmak, sahip olmak, fethetmek’ gibi kelimeleri ve tahakküm anlayışını arkada bırakmayı gerektiriyor. Bu yeni bir dil ve alan keşfetmeyi gerektiriyor: İçinde sevginin ve kırılganlığın olduğu bir alanı…
Sayıyı kapatırken sözü bell hooks’a verelim ve değişim yolculuğunda yanında bir rehber arayan erkekleri şu sözlerle uğurlayalım:
Yaşadığımız dönemde, erkeklerin destansı yolculuğu budur. Bu yolculuğun sonunda fethetmek ve hükmetmek, bağ koparmak ve hayata son vermek yoktur; bu, benliğin ufak parçalarının bulunup yeniden bir araya getirileceği, bütün haline getirileceği bir geri isteme yolculuğudur.
Haftaya görüşürüz!
Dantel İlişkiler’i Instagram’da takip etmek ister misiniz?