Okuma süresi: 6 dakika
Selam, nasılsınız? Dantel İlişkiler’in 49. sayısına hoş geldiniz. 🎒 Biliyorsunuz, son yıllarda date’lerin en korkulan ve ayıplanılan sorusu, ‘biz şimdi neyiz?’ haline geldi. Bu sayıda bu sorunun anatomisini inceleyeceğiz ama öncesinde bir minik duyuru geçelim —çünkü güzel bir haberim var:
Bugün 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü. Dantel İlişkiler’i bir süredir takip ediyorsanız fark etmişsinizdir ki ben de bir göçmenim. Son 5-6 yıldır Fransa’da yaşamak bana çok şey öğretti, bunlardan bir tanesi de insanın yeniden ve sıfırdan bir grupla, bir şehirle, bir evle bağ kurmasının ve kendi topluluğunu yaratmasının ne kadar zor ve ne kadar güzel bir şey olduğuyla alakalı.
Herkesin göç eden en az bir kişiyi tanıdığı şu dönemde, göçmenliğin -ilk bakışta genellikle göz ardı edilen- sosyal ve duygusal boyutları hakkındaki diyalog da yavaş yavaş artıyor. Türkiye’den gidenler genelde politik ve ekonomik bağlamda, daha iyi bir yaşam umuduyla göç ediyorlar. Ama göç bu bağlama indirgendiğinde unutulan bir şey oluyor: İnsanlar bir bütün olarak, yani fiziksel, ruhsal, sosyal, duygusal ve cinsel varoluşlarıyla göç ediyorlar. Bu boyutları parçalarına ayırdığımızda göç hikayelerini de ‘oraya gitmiş şu kadar para kazanıyormuş’, ‘orada bilmem ne titriyle çalışıyormuş’ gibi materyal olanlar üzerinden okumamıza sebep olabiliyor. Peki materyal olanın ötesinde ne var? Göçmenler yabancı yüzlerle dolu bir sokakta yürürken, ana dillerini konuşmadıkları bir insanla tanıştıklarında ve özledikleri bir arkadaşlarından gelen bir mesajı gördüklerinde ne düşünüyor, ne hissediyorlar? Aşk hayatlarında nasıl bir değişim oluyor, nasıl flört ediyor ve sevgiyi nerelerde buluyorlar?
Dantel İlişkiler işte tam da bu sorulara cevap bulmak için yola çıkıyor: Candid Vakfı tarafından organize edilen Almanya-Türkiye Medya Diyaloğu ve Kuluçka Programı kapsamında seçilen projelerden biri de Dantel İlişkiler’in projesi oldu. 🧿 Böylece göç özelindeki aşk hikayelerini kaydedeceğiz. Bunun için,
Daha önce Türkiyeli bir insanla/insanlarla romantik ilişki deneyimi olmuş Almanyalı görüşmeciler VE
Daha önce Almanyalı bir insanla/insanlarla romantik ilişki deneyimi olmuş Türkiyeli görüşmeciler arıyorum.
Yardımcı olabileceğini düşündüğünüz bir tanıdığınız varsa veya sizin deneyiminiz bu çağrıyla örtüşüyorsa, bana tugbagkdmn@gmail.com adresi üzerinden ya da aşağıdaki mesaj butonunu kullanarak Substack üzerinden ulaşabilirsiniz.
Gelelim bu sayının sorusuna: ‘Biz şimdi neyiz?’ Günümüz dating dünyasına korku saçan bu sorunun bir zamanlar net cevapları vardı —olmak zorundaydı: İnsanların nasıl tanışacağı, seveceği, sevişeceği; önceki jenerasyonların deneyimleri ve toplumun ahlaki normları doğrultusunda belirleniyordu. İnsanlar tanışıyor veya tanıştırılıyor; sonrasında evleniyor veya evlendiriliyordu. Hikaye de burada ‘bitiyordu’ genelde. Pek çok insan, bu modelin kendine uygunluğunu sorgulamadan -sorgulama fırsatı sunulmadan- yaşıyordu ‘kaderini’. Aslında hayatın pek çok alanı için geçerliydi bu çerçeveler: İnsanlar hangi alanda çalışacaklarının, nerede yaşayacaklarının, kimlerle ilişki kuracaklarının neredeyse daha doğumlarından önce belli olduğu toplumlarda yaşıyorlardı, ki bu bazı gruplar ve toplumlar için hala böyle. Fakat bir şeylerin değiştiğini biliyoruz.
Geçmiş güzellemesi yapmayacağım çünkü geçmiş; söylenemeyen, anlatılamayan çok fazla acı ve sıkışmışlık biriktirdi. Evlilik ve aile kurumunun tek doğru olarak görülmesinin -ve dayatılmasının- sebep olduğu baskılar artık daha çok gün yüzüne çıkıyor. Dolayısıyla günümüzde insanların seçimleriyle ve şahsi iradeleriyle kendi hayat yollarını çizmek konusunda daha fazla alana ve seçeneğe sahip olmaları, bir tür ‘özgürlük’ olarak çıkıyor karşımıza.
Bununla birlikte günümüz romantik ilişkilerine baktığımızda ‘özgürlük’ akla gelen ilk kelime olmuyor. Belirsizlik, kafa karışıklığı, ikilemler vb. kelimeler dating dünyasını şu sıralar daha iyi tanımlıyor. Aslında bunun sebebi çok belli: Özel yaşamın kodlarını belirleyen normatif çerçevenin son onyıllardaki parçalanışıyla önceden sadece evlilikle deneyimlenebilen romantizm, cinsellik ve ebeveynlik, ayrı ayrı da deneyimlenebilen olgulara dönüştü. Böylece ortaya yepyeni yaşam ve ilişki modelleri çıktı ve fuck buddylerden love buddylere, situationshiplerden casual ilişkilere doğru yepyeni ilişki tanımlarıyla karşılaşır olduk. Bunlara sosyal medyanın ve tanışma uygulamalarının çıkışı eklendiğinde, her zaman bol -ve daha iyi bir- seçenek olduğuna yönelik bir illüzyon da dating piyasasına yerleşti. Erişilebilen insan ve ilişki modellerinin nicelik bakımından çoğalması insanları bu ‘bolluk’ ve ‘esneklikte’ ne tür seçimler yapacakları konusunda büyük bir sorumlulukta baş başa bıraktı. Şimdi burada kendi yazdığım akademik bir makaleden alıntılayacağım için biraz komik hissediyorum ama as bayrakları:
[Eva] Illouz’a göre günümüzde kişiler cinsel etkileşimlerine rehberlik edecek birçok kaynağa sahiptir; teknolojik araçlar, kültürel senaryolar ve imgeler bu etkileşimlerin biçimlerini ve sınırlarını kodlamaya yöneliktir. Fakat konu duygular (emotion) olduğunda bu etkileşimler bir anda belirsizleşir; duygusal etkileşimlerin nasıl yaşandığı, yaşanabileceği, duygusal uzaklık (emotional distance) ile otonomi arasındaki çizginin nasıl ayırt edileceği gibi konular cinsel özgürlük altında güdük kalır. Bu duygusal boşlukta kişiler kendi başlarına bırakılmıştır; kendi modellerini ve stratejilerini icat etmek zorundadırlar.
Elimizde, biriyle flört ederken nasıl davranmamız gerektiğine dair bir rehber olmuyor ve o kişiyle yaşayacağımız potansiyel yakınlığın çerçevesini de bizim belirlememiz gerekiyor. Bu açıklık her zaman özgürleştirici bir yerden değil, genelde kafa karıştırıcı bir yerden deneyimleniyor. Çünkü aşk ve ilişkilere dair tanımları, beklentileri, algıları, istek ve ihtiyaçları bambaşka insanların, belirli bir tanım ve çerçeve olmaksızın, deneye yanıla, el yordamıyla orta yolu bulmaya çalışmaları uzun vadede oldukça yorucu bir şey. Bu noktada ilişkiyi tanımlama ve kategorize etme -böylece kurallarını ve çerçevesini belirleme- ihtiyacının baş göstermesi de anlaşılır, ki zaten ‘biz şimdi neyiz?’ sorusu da tam olarak bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Elbette ilişkiler, tek bir etikete ya da bir kategoriye sıkıştırılamayacak kadar kompleks ve dinamik ama yine de bu anlamlar bolluğunda bizi yakınlaştıran şey yine tanımlar ve çerçeveler. bell hooks’un da dediği gibi:
Tanımlar hayal gücünün olmazsa olmaz başlangıç noktalarıdır. Hayal edemediğimiz şeyi gerçekleştiremeyiz.
Heteroseksüel ilişkilerde bu ‘biz şimdi neyiz?’ sorusunun hep kadınlar tarafından sorulduğu yönünde bir genel kanı var, muhtemelen de böyledir. Bu soruya erkeklerin verdiği ‘komik’ cevaplardan oluşan müthiş bir meme arşivi bile mevcut internette. Bu karikatürize içerikler genelde kadınları, ‘geleneksel’ arzulara sahip olmakla ve yeterince ‘özgür ruhlu’ olmamakla suçluyor: ‘Kendini biraz bıraksana, etiketlere bu kadar takılı kalmana gerek yok…’
Ben, bu sorudan korkanların korkmalarının esas sebebinin sorumluluk almak konusundaki isteksizlikleriyle alakalı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar arasındaki yakınlığa sevgililik, love buddylik, arkadaşlık gibi kelimelerle tanımlar koymak, bu ilişki içinde neyin kabul edilebilir/edilemez olduğuna yönelik bir konuşmayı da beraberinde getiriyor. ‘Biz şimdi neyiz?’ sorusuna cevap vermekten kaçınılan durumlar, bu konuşmanın ötelenmesine sebep olduğundan ‘kabul edilemez’ davranışların görünmezleşmesine ya da normalleştirilmesine de alan açıyor. Buna basit bir örnek, her anlamda sevgili gibi ilişkilenen ama ilişkilerini ‘sevgililik’ üzerinden tanımlamaktan kaçınan insanlar olabilir: Çerçeve konulmadığında insanlar o yakınlığın hoşlarına giden taraflarından faydalanıp, hoşlarına gitmeyebileceklerini düşündükleri tarafların -yani sınırların ve beklentilerin- sorumluluğunu almayı öteleyebiliyorlar. Elbette herkes ilişkisine bir tanım ve çerçeve koymak zorunda değil. Fakat günümüzde şu sıklıkla oluyor: Bir şey konuşulmadığında ve üzerinde uzlaşılmadığında taraflar, ortaya çıkan anlam boşluğunu kendi keyiflerine göre doldurabiliyor ve sağa sola çekerek su istimal edebiliyorlar. Sonuçta bir şey A değilse, B de olabilir C de.
Adrienne Rich, bir konuşmasında şöyle söylüyor:
Kendine karşı sorumluluk, başkalarının senin yerine düşünmesini, konuşmasını ve isimlendirmesini reddetmen, (…) arkadaşlığını ve sevgini verdiğin kişilerin zihnine saygı duymalarında ısrarcı olman anlamına gelir.
Yani burada soru sormayı ve isimlendirmeyi, ‘kendine karşı sorumluluk’ etrafından da okuyabiliriz.
Bu konunun aynı zamanda özgürlük kelimesine yüklenen anlamlarla da bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Özgürlük, sınırlar ile zıt anlamlı bir kelimeymiş gibi sunuluyor ve tüketim kültürü, insanın sonsuz sayıda seçeneğe ve sınırsız bir alana sahip olmasını özgürleştirici bir deneyim olarak kurguluyor. Oysa, sınırları ve çerçeveleri olmayan -ve eşitlikçi bir yerden çizilmeyen- bir özgürlük; belirsizliğe ve karmaşaya sebep oluyor. İfade özgürlüğüne yönelik güncel tartışmalarda bunu yeterince görüyoruz: İfadeler hak ve hukuku temel alan belli sınırlar ve kuralları tanımadığında özgürlük değil, zarar getiriyorlar.
Bence bu ilişkilerde de böyle: Sınırlar olmadığında ilişkinin kendini dayandırabileceği temeller de ortadan kalkıyor ve beklentilerin ifade edilebileceği alan küçülüyor. ‘Biz şimdi neyiz?’ sorusuna cevap elbette ‘sevgiliyiz’ olmak zorunda değil illa. Cevap ne olursa olsun ortak bir zeminde buluşmak -ya da buluşup oradan ayrılmak- tarafların birbirine karşı duruşlarını ve ilişkiden beklentilerini belirlemelerini sağlıyor ve böylece uzun vadede ‘evet ben işte bunu istiyorum’ ya da hayır ya ben buna çok okey değilim’ diyebilme imkanını da veriyor.
Sayının sonuna gelirken demem o ki, ‘biz şimdi neyiz?’ diye sormayı ve bu konuyu iletişime açmayı birazcık normalleştirelim lütfen…
Siz ne düşünüyorsunuz? ‘Biz şimdi neyiz?’ sorusu sizin için ne anlam ifade ediyor?
Bu sayıda size güzel dileklerle veda ediyorum, çünkü Dantel İlişkiler 2 hafta yeni yıl tatili veriyor. Müthiş bir yıl sonu ve umutla dolu bir 2025 diliyorum hepimize.
cesaret tek gerçek erdemdir. biz şimdi neyiz sorusunu sormuş, aklından geçirmiş, duvarlardan sektirmiş, kör kuyulara atmış herkese selam olsun.
Bu sayıya imzamı atarım👏🏻👏🏻 Tatil öncesi harika bir sayı olmuş 🙏🏻👏🏻💜