64. sayıya hoş geldiniz. Bir mini kutlama ile açalım bugünü:
Dantel İlişkiler’in abone sayısı 2.000’i geçti! 🥳
Teşekkür ederim her Çarşamba benimle burada buluştuğunuz için. Gündemin yoğunluğu ve ağırlığı altında ezilmemek için nefes alabildiğimiz, birbirimize devam etme gücü ve umudu verebildiğimiz alanlarda buluşmaya devam etmek dileğiyle. 🫂
2018 yılında İstanbul’dan Fransa’ya taşındığımdan beri en çok neyi özlüyorum biliyor musunuz? Sokaklardaki kedi ve köpekleri. Kedi sevdam yüzünden en çok da kedileri. İstanbul’da yaşarken sokağa çıktığım gibi tanıdığım, kendimi onlarla komşu saydığım kedilerle karşılaşmak, selamlaşmak, onlara -onayları ölçüsünde- sarılmak en sevdiğim gündelik şeylerden biriydi. Şimdilerde ise başlı başına bir aktivite bu: İstanbul’a gittiğim zamanlarda Gökalp’le bir gün belirliyoruz artık ve Özgürlük Parkı’na doğru bir yürüyüş yapıp dönene kadar karşılaştığımız istisnasız tüm kedilere selam veriyoruz, onlarla ilgileniyoruz.
Bugünse sokaktaki hayvanlarla ilgili yasal düzenlemeler öneren kanunun iptali hakkında görüşüldü Anayasa Mahkemesinde. Biliyorsunuz, bir süredir gündemde bu konu... Sonuç olarak mahkeme, iptal başvurusunu reddetti. Peki şimdi ne olacak? Sokaktaki hayvanlara, arkadaşlarımıza, komşularımıza ne olacak? Yaşamak ve yaşatmak varken, onların yaşam koşullarını iyileştirmek varken ve aramızdaki bu derin bağa sahip çıkmak varken bu karar neden?
Ne olacak bilmiyorum ama şehri onlar olmadan düşünemiyorum. Bu yüzden bugünkü sayıyı kediler ve köpeklerle aramızdaki özel bağa ayırmak istedim. 8 filmden oluşan bir liste derledim, kimilerinde içinden geçmekte olduğumuz bu gündeme dair portreler var. İlişkiler yalnızca insanlar arasında kurulmuyor. Bütün canlılarla aramızda bir bağ var, ama kediler ve köpeklerle bağımız bir başka özel. Bu yüzden:
Bugünkü sayı sokaktaki kedi ve köpeklere gelsin, yasa iptal edilsin!
Film listemize başlıyor, 8’den geriye doğru sayıyoruz:
8️⃣ Hanım (1990, Yön: Halit Refiğ)
Olcay Hanım, yıllardır ona yalnız hayatında eşlik eden kedisi Hanım’a kalacak bir yer arıyor. Fakat geçici değil, kalıcı bir yer: Kanser olduğu ve tedavinin mümkün olmadığı haberini aldığından beri Olcay Hanım kapı kapı dolaşıp, Hanım için gözünün arkada kalmayacağı yeni bir yuva arıyor.
İçimi en çok acıtan sahnelerden biri Olcay Hanım’ın, gönlü tam elvermeyerek de olsa Hanım’ı arkadaşı Siranus’un evine götürdüğü sahne. Evinde sokaktan ya da başka yerlerden kurtardığı bir sürü kedisi olan Siranus Amerika’ya döndükten sonra belediye, komşuların şikayeti üzerine tüm kedileri zehirleyip öldürüyor. Bu haber karşısında kahrolan Olcay Hanım’a Necip Bey, ‘ne üzülüyorsun, sokak kedi dolu, zaten oldum olası hoşlanmadım bu hayvanlardan’ diye boş boş konuşmaya başlayınca Olcay Hanım kalkıyor, içimizden geçeni söylüyor: ‘ben de senden hoşlanmıyorum Necip Bey!’ 😡
7️⃣ Black Dog (2024, Yön: Guan Hu)
2008 yılında geçiyor film, o yıl Çin’de düzenlenecek olan Olimpiyat Oyunları öncesinde bir belediye, sokak köpeklerini toplama timi kuruyor. (Yıllardır bu Olimpiyatlar sebebiyle yaşanan soylulaştırma projeleri ayrı bir mini parantez. 😤) Hapisten yeni çıkmış, işsiz Lang ise kendini kısa bir süreliğine bu timde buluyor —ta ki siyah bir köpekle yolları kesişene kadar. Bu müthiş zeki siyah köpekle aralarında yalnızlıktan ve karşılıklı anlayıştan doğan bir bağ gelişiyor.
Filmde çok tuhaf, gizemli bir hava var. Her ne kadar yavaş aksa da bu gizemli havası sebebiyle hoşuma gitti. Köpeğin hiçbir ismi olmaması, kendi başına buyruk, ‘sahipsiz’ ama bir o kadar da yakın ve mevcut oluşu ise ayrıca hoşuma giden detaylardan. 🖤
6️⃣ Hommage à Zgougou (2002, Yön: Agnès Varda)
Agnès Varda’nın kedisi Zgougou’ya ayrılmış 2 dakikalık kısa filmi. Filmde Varda’nın diğer kedisi Bernard’ı da görüyoruz ama o biraz daha arka planda çünkü esas konumuz: Zgougou. Varda onun için şöyle söylüyor: ‘Elle est reine, présentatrice, dominatrice’ (kraliçe, sunucu, hakim). Bunlar Bernard’ın ve evin gelen gidenlerinin de kabul ettiği sıfatlar.
Filmin en çok güldüğüm kısmı, Zgougou’nun sürekli Varda’nın bilgisayarının üzerine oturup bilgisayarın fanının düzgün çalışmasını engellemesi. Bu yüzden çözümü bilgisayarın üzerine bir tür sepet geçirip, onun üstüne bir örtü koymakta buluyorlar. Çünkü Zgougou. 💅🏻
5️⃣ Isle of Dogs (2018, Yön: Wes Anderson)
Köpek Adası, 2038 yılının Japonya’sında geçiyor: Megasaki Belediye Başkanı Kenji Kobayashi, bir köpek gribi salgını bahanesiyle şehrin bütün köpeklerini Trash Island adı verilen çöp adasına sürgün ettirme kararı alıyor. Gönderilen ilk köpek ise Spots, belediye başkanının uzaktan yeğeni olan 12 yaşındaki Atari Kobayashi’nin en yakın arkadaşı. Hal böyle olunca geriye tek bir çözüm kalıyor: Spots’u kurtarmak. Atari yola çıkıyor ve adanın diğer köpeklerinin de iş birliğiyle bir maceraya atılıyorlar.
Wes Anderson’ın en sevdiğim filmi olabilir bu. Spots bir yana, Atari’nin adanın asi köpeği Chief ile kurduğu bağ ayrı bir dokunuyor. Filmi seslendiren oyuncularla yapılan tanıtım röportajı bile stop motion olarak kaydedilmiş bu arada. —Bu köpeklerin gerçek olmadığına kimse inandıramaz beni. 🫠
4️⃣ Kedi (2016, Yön: Ceyda Torun)
İstanbul’un kedilerini dünyaya tanıtan yerli ve milli belgeselimiz. İstanbul böyle bir belgeseli çoktandır hak ediyordu şaka maka. Ceyda Torun; şehrin, insanların ve kedilerin arasındaki o özel, dokunulmaz ve güçlü bağı o kadar güzel yakalıyor ki… Kimileri ‘hayvan işte’ deyip geçerken Torun, her bir kedinin kendine has karakterini, takıldığı mekanları ve hayatını ayrı ayrı takip ediyor, belgeliyor.
Filmden en çok aklımda kalan sahnelerden biri de şu minnoşlar. Sadece şu fotoğrafa bile bakıp hepsinin apayrı karakterlerini yüzlerinden, duruşlarından hissetmek mümkün. Kedisiz bir İstanbul düşünemiyorum. 🐈
3️⃣ Sivas (2014, Yön: Kaan Müjdeci)
11 yaşındaki Aslan’ın bir köpek dövüşünden sonra yaralı halde terk edilen Sivas isimli bir kangal köpeği ile karşılaşma, bağ kurma hikayesi Sivas. Film bu hikayeyi kırsalda yaşam, büyüme ve geleneksel erkeklik rolleri ile iç içe örüyor. Öyle ki Aslan kendisini film ilerledikçe bir dilemmayla karşı karşıya buluyor: Yetişkinler dünyasında ‘erkek’ olarak kabul görmek için Sivas’ı dövüştürmek mi yoksa her şeye rağmen onu korumak, ona sahip çıkmak mı?
Doğan İzci’nin oyunculuğu inanılmaz bu filmde, her şeyiyle karakter o kadar gerçek ki. Hele Sivas’ın satılması ihtimali karşısında karakterin öfkeden kendinden geçtiği sahnenin ürperticiliğini hala unutamıyorum. Ah Sivas… ⛓️💥
2️⃣ L'extraordinaire voyage de Marona (2019, Yön: Anca Damian)
Marona isimli tatlış köpeğin bakış açısından izlediğimiz bir animasyon film. Film renkleriyle, akışıyla, animasyon tekniğiyle ve elbette hikayesiyle müthiş bir seyir deneyimi sunuyor. Marona, doğumundan ölümüne (😭😭) değin başına gelenleri ve yaşamında kendisine eşlik eden insanları bir bir hatırlıyor ve bizi kendisiyle birlikte bir evden diğerine gezdiriyor.
Sigrid Nunez, yakın zamanda okuduğum The Friend isimli kitabında hayvanların isimleri var mıdır ve acaba ‘gerçek’ isimleri nedir diye düşünüyor. Nitekim bu filmde de Marona’nın bir sürü ismi oluyor, yanında yaşadığı her insan ona farklı şekillerde sesleniyor ama o Marona olarak kalıyor, kimse öyle olduğunu bilmese de. 💔
1️⃣ Seeking Haven for Mr. Rambo (2024, Yön: Khaled Mansour)
Hassan’ın köpeği ve en yakın arkadaşı Rambo ile olan ilişkisini anlatan, bu hikayeyi kimlik, hafıza, yoksulluk ve (yine) erkeklik normları içine nazikçe yerleştiren bir film. Hassan ve annesi, ev sahipleri Karem beyin baskısı yüzünden hayatlarının geçtiği evi terk etmekle karşı karşıyalar —tek bir şartla kalma ihtimalleri var: Hassan’ı korumak için Karem’e saldıran Rambo’dan vazgeçmek. Evini kaybetmek ve annesiyle sokakta kalmak VS. en yakın dostunu kaybetmek dilemması içinde Rambo’ya güvenli bir yuva aramaya başlıyor Hassan. Ve gözlerden yaşlar boşalıyor. 😭
Filmi geçen haftalarda Marsilya’da bir festivalde izledim ve salondakileri rahatsız etmeyeceğimi bilsem hüngür hüngür ağlayacaktım. Mısırlı yönetmen Khaled Mansour’un ilk uzun metraj filmiymiş bu, kendisi de kısa bir söyleşi için oradaydı. Yeni ve henüz çok konuşulduğunu görmediğim bir film, radarlardan kaçmasın. 📌
Film listemiz böyleydi, şimdi yorumlara. 👇🏻
Siz hangilerini izlediniz? Listeye eklemek istediğiniz film önerileriniz olur mu? Yaşanan gelişmelerle mücadelede neredesiniz? Hadi yazın, konuşalım.
Haftaya görüşmek üzere.
Ne şahane filmler! Nunez'le Susan Sontag anıları sayesinde tanışmıştım. Harika biri. The Friend'in filmi de geldi yakın zamanda. +yasayla ilgili diyecek söz bulamıyorum. Tek bildiğim mücadelemizin asla bitmeyeceği. Kalbine sağlık Tuğba ♥️🫂
Hepsi o kadar güzel kiii