Okuma süresi: 5 dakika
Selam, nasılsınız? Dantel İlişkiler’in 43. sayısına hoş geldiniz. 🍂
Her Kasım ayının gelişiyle birlikte benim aklıma gelen filmlerden biri de Kasım’da Aşk Başkadır ismiyle Türkçe’ye çevrilen Sweet November oluyor. Size daha önce bir romantik-komedi ve romantik-dram sever olduğumu söylemiştim 6. sayıda. Ama bu Sweet November’ı bir türlü izleme fırsatım olmamıştı —ta ki geçen haftaya kadar.
Film, ekstrem düzeyde ‘I can fix him’ anlatısı üzerine kurulu, öyle ki ‘Onu düzeltebilirim’ başlıklı 24. sayıyı hazırlamadan önce izlemiş olsaydım bu filmden bir sürü örnek yapıştırırdım mutlaka.
‘‘En iyi sosis kiminki? Benimki.’’
Keanu Reeves’in canlandırdığı Nelson Moss yoğun tempoda ve müthiş rekabetçi bir ortamda çalışan bir reklamcıdır ve ona göre iş dışında hiç kimseye veya hiçbir şeye ayıracak vakit yoktur. Film Nelson’ın işe gideceği bir sabah, kız arkadaşıyla sevişip hızlıca kendini duşa attığı sırada mırıldandıklarıyla başlar: ‘‘Top dog, big dog, bad dog... Who's the best dog? It's my dog.’’ — ‘‘En iyi sosis, büyük sosis, kötü sosis… En iyi sosis kiminki? Benimki.’’
Seyirci ‘acaba penisine istinaden mi söylüyor? 🤔’ diye düşünmeye başlarken anlıyoruz ki Nelson aslında bir sosis markasının reklamı üzerinde çalışmaktadır. Film bu sosis muhabbeti üzerinden, erkeklik ve performans ekseninde bir açılış yapıyor ve bütün kimliği iş üzerinden şekillenen bir erkek karakter çiziyor.
Work as a Masculinity Contest (Erkeklik Yarışması Olarak İş) isimli akademik makalenin yazarları şöyle söylüyor -çeviri benden:
Erkekler, kendilerine ve başkalarına, genellikle alenen, "gerçek" erkek olduklarını göstermek için sürekli baskı hissederler. Erkeklik sosyal olarak elde edildiğinden (örneğin, başkalarından baskın olmak, ekmeğini kazanmak gibi), başkalarının görüşlerine ve saygısına bağlıdır; bu da erkekliği koşullu ve kırılgan bir hale getirir. Bu nedenle, erkeklik kolayca (örneğin, duygusal hisler sergileyerek) kaybedilebilir ve kolayca (örneğin, işsiz kalarak) bozulabilir.
Nitekim Nelson’ın erkekliği de pamuk ipliğine bağlıdır ve üzerinde çalıştığı sosis reklamına yönelik istediği görüş ve saygıyı alamadığında kendini -ve dolayısıyla da- işini kaybeder. Yara alan erkekliğidir.
Duygulardan kaçış alanı olarak işkoliklik
Bütün bunlar olurken Nelson’ın, tüm yoğunlukları arasında bir de ehliyetini yenilemek için yazılı sınava girmesi gerekmektedir. Charlize Theron’un oynadığı Sara Deever karakteriyle de bu noktada, sınavın yapıldığı sınıfta tanışırız -tavrı ve görünümü itibariyle Nelson’ın tam zıttı bir izlenim verir. Nelson cevapları bilmediğinden hemen çaprazında oturan Sara’dan kopya ister. Fakat gözetmen aralarındaki bu fısırtıdan Sara’yı sorumlu tutup sınav kağıdını yırtınca Sara, sınava tekrar girebileceği bir sonraki aya kadar ehliyetsiz kalır.
Hal böyle olunca Sara -birtakım ısrarlı takip yöntemlerini kullanarak- Nelson’a bir nevi kişisel şoförlüğünü yaptırır ve onu kısaca tanıma fırsatı bulur. Ve anında da ‘teşhisi’ koyar: Nelson işkoliklik ‘hastalığına’ yakalanmıştır. Fakat neyse ki bu ‘koca yürekli dev kadının’ onu ‘iyileştirecek’ yöntemleri vardır. Nitekim Sara allem edip kallem edip Nelson’ı Kasım ayı kobayı olarak alır ve evinde ağırlamaya başlar. Bunu neden yaptığını başta çok anlamasak da zamanla aralarındaki bağın yakınlaştığını görürüz.
Bu noktada değişen yalnızca aralarındaki ilişkinin türü değil, Nelson’ın kendisidir de. İşinden kovulduğundan beri incinen erkekliğini Sara’yla onarmaya çalışmakta ve yeni bir iş olarak Sara’yla tam zamanlı hayatı yaşamaktır. Tabii biraz direnç göstermiyor değildir. Sara’yla kumsalda köpek gezdirerek, oyunlar oynayarak geçirdikleri bir günün sonunda sorar:
—Köpeklerin öylece koşturmasını izlemek, benim seçtiğim hayattan neden daha iyi bir yol olsun ki? Kabul ediyorum, biraz eğlenceliydi ama üçüncü gözüm falan açılmadı.
—Bu tarz şeyler zaman alır. Seninse zamanın yok.
Sara’nın —iyileştirme takıntısı içinde baskıcı bir şekilde— Nelson’a göstermeye çalıştığı şey, seçimlerinin onu duygularından ve yaşamdan kopuk hale getirdiği ve bu bağı onarmanın zaman ve çaba gerektirdiğidir.
bell hooks; Değişme İsteği’nde, Gary Zukav ve Linda Francis’in yazdığı The Heart of the Soul: Emotional Awareness kitabından bahsederek şöyle söylüyor:
İş, genelde erkeklerin duygularından koptuğu bir alandır. Zukav ve Francis işkolikliği duygulardan kaçış olarak tanımlar: ‘‘İşkoliklik, en güçlü anestezik kadar etkili bir uyuşturucudur… İşkoliklik derin bir uykudur. Acı veren duyguları geçici olarak bilincinizden uzaklaştıran, kendiliğinden oluşan bir kendinden geçme halidir.’’ Bağımlılıklar artık acıyı uzak tutamadığı anda, erkekler depresyona girer.
Nelson da iş bağımlılığını ardında bıraktığında ortaya çıkan ve farklı koşullar altında onu depresyona sürükleyebilecek bu boşluğu Sara’yla ve onun aracılığıyla keşfettiği yeni aktivitelerle doldurmaya başlar. Bu hayatı ve Sara’yı tanıdıkça da daha çok sever.
Kendi derdini unutma alanı olarak aşkkoliklik
Film devam eder ama gizemini koruyan bir konu vardır hala: Sara, her ay ‘iyileştireceğini’ düşündüğü bir adam seçip evinde ağırlar. Sevgili olurlar ve tarafların bilincinde oldukları bu anlaşma gereği, bir ayın sonunda ‘iyileşen’ adam gider ve Sara yeni bir ‘hasta’ bulur kendine. Nitekim Nelson da Kasım ayı konuğudur. Neden yapar bunu Sara? —çünkü aslında kendisi hastadır, kanser bütün vücuduna yayılmıştır ve artık kendini iyileştiremeyeceği düşüncesiyle kalan günlerini başkalarını ‘iyileştirmeye’ adamıştır.
Nelson bu durumu keşfettiğinde Sara, hastalığının kötüleşmesinin de etkisiyle, 180 derece mod değiştirir ve Nelson’ı, her ne kadar çok sevse de, kendinden uzaklaştırma gayreti içine girer. Odağın kendi hayatına ve gereksinimlerine çevrilmesi ve Nelson’ın kendisine bakım verme ihtimali, Sara’ya o kadar kabul edilemez gelir ki, ayrılmak ister. Böylece aşk dolu bir Kasım ayı yaşadıktan sonra, birbirlerini en güzel halleriyle hatırlama umuduyla yollarını ayırırlar.
Film, kadınlık ve bakım (care) ekseninde bir kapanış yapıyor ve son aylarını, tıpkı bir işkoliğin kendini tamamen işine vermesi gibi, aşka ve bakıma adayan bir kadın karakter çiziyor. Kendi iyileşme sürecinden tamamen kestiği umudu başkalarının ‘iyileşme’ yolculuğunda arayan Sara, bu sırada kendisine aşık olan Nelson’ın elinden onu destekleme, ona bakım verme ihtimalini de almış oluyor. ‘İyileşme’nin tek taraflı kalmasına yönelik bu istek, Sara’nın amme hizmeti gibi sürdürdüğü projesinin içinde aslında kişisel bir arayış olduğu düşüncesini de doğuruyor: Kendi dertlerini unutmak için başkalarının dertlerine tutunmak düşüncesini.
Bu konuyla bağlanan güzel bir alıntıyla bitirelim bu sayıyı. Harriet Lerner, Dans Eden Benlikler: Kadınlar İçin Kilit İlişkilerde Cesur Değişimler Rehberi kitabında şöyle söylüyor -Türkçe baskısı elimde olmadığı için çeviri benden:
Birincil enerjimizi kendi hayat planımız üzerinde çalışmaya odaklamadığımızda; yakın ilişkilerimiz zarar görür. Bir hayat planımız olmadığında yakın ilişkilerimiz çok fazla ağırlık taşır. Başkalarının bize anlam veya mutluluk sağlamasını beklemeye başlarız, ki bu onların işi değildir. Başkasının bize bahşetmediği öz saygıyı sağlayacak bir eş isteriz. Kendimize yeterince odaklanmadığımız için diğer kişiye aşırı dahil olmaya ve onun iniş çıkışlarına aşırı odaklanmaya mahkum olduğumuz bir durum yaratırız. Yakın ilişkiler bir hayat planının yerini tutamaz.
Sizin Kasım ayında izlemeyi düşündüğünüz filmler hangileri?
Hadi gelin yorumlara! 👇🏻
Unutmadan!
🌹 Biletler burada: https://shopier.com/30338715
Haftaya görüşürüz.
Geçen gün izlediğim ‘This is 40’ filmi geldi aklıma son alıntıda. Gerçekten enerjini başka birine harcamak, kendine harcayabileceğin enerjiyi tüketiyor… 🫠
Serendipity, you've got mail 🥰