“tam da yüzüne menekşe işlemelik biri”
Sanatçı Damla Sandal ile fotoğraflar üzerine işlediği nakışlarını konuşuyoruz.
Okuma süresi: 7 dakika
Nasılsınız? Bu hafta şahane bir konuğum var: Damla Sandal. Kendisi özellikle fotoğraflar üzerine işlediği nakışlarıyla bilinen bir sanatçı. Çalışmalarını çok beğenen bir takipçisi olarak -tabii bir de Dantel İlişkiler’de ip işlerini pek sevdiğimizden- kendisini buraya davet ettim, o da geldi sağ olsun. İpler, ilişkiler ve insanlar üzerine dantel ördük biraz; buyurmaz mısınız?
Merhaba Damla, Dantel İlişkiler’e hoş geldin. Seni burada ağırlamayı çok istiyordum, teşekkür ederim geldiğin için. Kendini kısaca tanıtıp; iple ve dikiş iğnesiyle kendini ifade etme yolculuğunun nasıl başlayıp ilerlediğini anlatmak ister misin?
Merhaba Tuğba, seninle daha önce farklı projelerde karşılaşmış ve keyifle çalışmıştık. Dantel İlişkiler’e davetin için ben de sana teşekkür ederim.
Kendimi kısaca tanıtmam gerekirse siyaset bilimi mezunuyum. Bu sıralar yemek hafızasına odaklanan tezim için görüşmeler yapıyorum. Kent hafızası, toplumsal cinsiyet eşitliği, kişisel tarih ve toplumsal bellek gibi konulara olan ilgimi çeşitli şekillerde üretime dönüştürmeye gayret ediyorum. İşlerimi bir ifade etme yolculuğu olarak tanımlaman da çok evimde hissettirdi kendimi. Çünkü ben de tam olarak böyle tarifliyorum ipleri seçme, iğneyle hareket etme biçimimi. Seçtiğim fotoğraflara yaptığım işlemeler kendimi ifade yolculuğumun bir parçası.
Aslında haşır neşir olmaktan keyif aldığım iki farklı dünyaydı nakış ve fotoğraf. Ürkek denemelerle, acaba nasıl olurlarla başlamıştım. Yavaş yavaş, sindire sindire birikmiş fotoğraflarımı, üzerine konuşmak istediğim konuları nakış ile buluşturdum ve başladık.
Fotoğraflarda vurgulamak istediğin şeylerin neler olduğuna nasıl karar veriyorsun? Bir kentin, bir dönemin ya da bir insanın hafızasından bir kesite bugünün gözüyle bakmak, sende nasıl bir yaratıcı düşünce ve üretim süreci uyandırıyor?
Fotoğraflarda vurgulamak istediğim noktalara karar verme aşamasında önce fotoğrafla hemhal olmayı deniyorum. Fotoğraftaki kişilere bir süredir eşlik eden olgunlaşmış bir duygu var mı diye bakınıyorum.
İnsanın gözlerine, gülüşüne, duruşuna oturur çünkü hayatı.
Böyle bir duygu, bir his yakalarsam kendimde ya da fotoğrafta… kayda alıp nakışla mühürleme isteğim durdurulamaz bir hal alıyor.
Bulduğum fotoğrafların arka yüzlerindeki notları okuduğumda bahsettiğim bu olgunlaşma hissine oradaki satırlarda da rast geliyorum sıklıkla. Şu an yaşadığımız hayatlar öyle karmaşık, sıkışık ve hızlı ki geçmişe bakmak bana biraz da yavaşlamak gibi geliyor.
Hazırlanıp objektifin karşısına geçmiş insanlar ve onların özenle çekilmiş fotoğrafları… Bir bayram gününü kutlamak, bir başarıyı tebrik etmek ya da uzaktaki bir tanıdığa selam yollamak için filmlerini yıkatıyor ve albümler hazırlıyorlar. Bu rutini hayal etmek bile ilişkilerin “görüldü atmak”, “çok yoğun olmak” ile “hikayesine bakmak” arasında mekik dokuduğu dünyamda serabıma su getiriyor.
Muhabbetin mesai istemediği, vazgeçmenin kolay olduğu, kaçındığımız, kaytardığımız ilişkileri aklamak için geçmişin güzel günlerine sığınıyoruz bazen. Ben de böyle “ah” ettiğim günlerde yapmam, yapamam dediğim “geçmişi romantize etme” yanılgısına düşüyorum bazen. Geçmişi, anıları, anılarımızda yer alan insanları hatırlarken hep iyi hatırlamak gibi bir yatkınlığımız var. “Geçmişi badem gözleriyle anmak” diyorum buna. Hani bir kitabı kafanda bir dolu düşünceyle okursun ve okuduğundan zerre anlamaz başa dönersin ya! Benimki de öyle… Bu yanılgıya ait olmadığımı hatırlamak için başladığım yere bazen defaatle geri dönüyorum.
Fotoğraflarda yer alan insanları bugünde ağırlarken yapmak istediğim şeye; bulundukları zaman diliminin sosyal, kültürel, toplumsal, ekonomik gerçekliğinden koparmadan hatta onlara bugünden bahsedip bir ortaklık yaratma çabama bir dönüş bu.
Çünkü aslında beni fotoğraflarla bir araya getiren kaynak da “geçmişle yüzleşme” cesaretimdi.
Fotoğrafı elime alıyorum, arkasını çeviriyorum, okuyorum. 70’lerde, 80’lerde, 90’larda çekilmiş bir fotoğrafa baktığımda yalnızca kıyafetleri, mekanları, yüzleri görmüyor dönemin toplumsal gerçekliğinin de izini sürüyorum. Tüm bunları sindirince aslında ne yapmak istediğime çoktan karar vermiş oluyor ve aynılıkları, farklılıkları, değişmişlikleri, gelişmişlikleri buluşturuyorum ellerimde.
Fotoğraflar üzerine işlediğin nakışlar aracılığıyla, fotoğrafta görünen ya da silik kalan, gölgede kalan kimseler arasındaki ilişkiyi de yeniden kurguladığını söyleyebiliriz, özellikle de Erkekler Çiçektir serisini düşündüğümüzde. İnsanlar arasında ağlar örmek veya var olan bazı bağları yeniden, özellikle de toplumsal cinsiyete dayalı bir perspektiften üretmek hakkında sen ne hissediyorsun?
Erkekler Çiçektir serisi benim için oldukça zor başlamış ama keyifli devam etmiş bir süreçti. Bu seriyi ilk kez paylaşmaya başladığımda bu keyfin adım adım etrafıma da yayıldığını hissettim. Çünkü hangimiz tersten okunduğunda komik duran bu klişelerle karşılaşmadık ki? Sıradan bir günde kahve içmek için oturduğunuz bir yerde de duyabiliyoruz bu sözleri, okulda, işte ya da trafikte de. Bu yüzden toplumsal cinsiyet rollerini konu edinen işler yapmayı seviyorum.
Hatta bazen gündelik yaşamımda karşılaştığım erkeklikler için “tam da yüzüne menekşe işlemelik biri” diye düşünürken yakalıyorum kendimi :)
Ben yemek, nakış, dantel gibi işlerin kadınlara atfedilmiş ev içi faaliyetler olarak görüldüğünü biliyor ve bu kalıbı sorgulamayı seviyorum. Aslında anneleri dikiş dikerken izlemek, toplumdaki bir kesim için kolektif bir çocukluk deneyimi. Hepimizin çocukluğunda dikiş dikerken, örgü örerkenki görüntüsünü hatırladığımız bir kadın figürü vardır illa. İğneyi naif bir şekilde giysi onarmak, dikmek ve süslemek için kullanılan bir ev aleti olarak kabul edebiliriz. Ancak iğnenin o mütevazı boyutuna rağmen epeyce bir yükü omuzladığını düşünürüm hep. Kumaşın yanı sıra ilişkileri de onarır, taçlandırır. Desenlerin yanı sıra yaşama dair şifreler de nakşeder.
Sade bir dış görünüşe sahip olan iğnenin kadınlarla olan ilişkisini ve iğnenin nasıl ve neden devrimci bir şekilde kullanılabileceğinin sorgulanmasına vesile olmak istiyorum nakışlarımla.
Bence böyle bir perspektiften üretim yapmanın kıyas kabul götürmez bir tarafı var. İğne de, tığ da, ip de, günlükler de, mektuplar da mesai isteyen, odaklanma isteyen ve nihayetinde geleceğe bırakılan bir miras bence. Toplumsal rollere baş kaldırmanın bir yolu, yöntemi. Bu nedenle gün geçtikçe kadınların tuttukları günlüklere, çizdiklerine, yazdıklarına, sakladıklarına, işlediklerine olan ilgim de artıyor.
Çünkü dokuyarak, örerek, işleyerek, biriktirerek toplumsal bellekte kadının varlığından söz etmek de mümkün. Bir sanatçı olarak ben de oyunbozanlığıma işleyerek devam ediyorum.
Hafızayı İşlemek atölyelerini yapıyorsun epeydir; katılımcılar üzerine nakış işlemek üzere seçtikleri fotoğraflardaki kişiler ve hikayeleri hakkında ne düşündüklerini paylaşıyorlar mı? Nasıl bir ilişki kuruyorlar bu insanlarla?
Her atölye başka bir deneyim benim için ve katılımcılar bunun en önemli parçası. Atölyelere başladığım ilk zamanlarda katılımcılara bir fotoğraf seçkisi sunuyordum. İnsanlar da bu fotoğraflardan istediklerini seçip işliyorlardı. Neden böyle bir seçki sundum biraz bundan bahsediyor ve hafıza, hatırlama üzerine konuşuyorduk. Bireyselde yanlarına gittikçe de ne işleyeceklerini konuşuyor, fotoğrafla ilgili bazı paylaşımlar yapıyorduk.
Ancak son dönemlerde atölyeye başlarken fotoğraflar üzerine konuşmaya başladık. Ben artık öyle bir aşamadayım ki keşke kaydetsem bu anlatıları diye içleniyorum. Çünkü kendi albümlerinden fotoğraf getirenler fotoğrafın hikayesini de getiriyor. Biz de hikayeleri dinler, fotoğrafları incelerken buluyoruz kendimizi. Benim için bu anlar çok gerçek ve samimi. Katılımcıların hikayelerine, açıklıklarına, heveslerine göre değişen bir atmosfer aynı zamanda. Son atölyemi Heybeliada’da bir evde yaptık. Ev sıcaklığı, rahatlığı, sohbet, kısır, börek gibi faktörlerle birleşince de nakış epey keyifli oldu. O yüzden böyle çeşitli şekillerde buluşmalarımıza devam edip işlemeyi sürdüreceğiz :)
Hiç kendi fotoğraflarını ya da kendi ailenin fotoğraflarını kullandığın oldu mu nakışlarında? Nasıl bir deneyim sence bu?
Kendi fotoğrafımı bir kez işledim ve işledikten sonraki duygumu çok iyi hatırlıyorum. Üretimlerim her ne kadar geçmişten gelmiş fotoğraf kareleri ile gerçekleşse de bir sanatçı olarak, bu ülkede yaşayan bir insan olarak benim hissettiğim duygular, edindiğim tecrübeler işlerimi şekillendiriyor.
Ve tüm bu kaosun, karmaşanın içinden çıkmaya kudreti olmayan ama hep bir yol arayan Damla’ya varolmak için şans veren bir tarafı var bu nakışların. Ve kelimenin tam anlamıyla elimden ancak bu kadarı geliyor.
Nakışlar sayesinde işleye işleye önce kendi gündelik yaşamımı aydınlatan bir yola çıktım. Bu yolu dünde ve bugünde yaşayan tanımadığım yeni insanlarla kesiştirdim. Bağrış çığrış yaratmadan, sesimin duyulduğu yere kadar ulaşmak ise hiçbir şey yapamama hissinden çok daha iyiydi.
Aile fotoğraflarıma gelince… Henüz kullanmadım işlerimde ama kullanacağım. Şu an araştırma sürecini yürüttüğüm bir tezim var. Kadınların kent yaşamına konumlanışının, yemeklerinin, mutfaklarının peşi sıra yoldayım. Bunun bir parçası olarak annemin fotoğraflarını kullanmayı düşünüyorum. Çünkü artık bir kente yerleşmenin hikayesinin de, bir ömrü işgal eden rutinlerin de, soframızda tüketmeye alışkın olduğumuz lezzetlerin de kaydının tutulmasına bambaşka bir yerden önem veriyorum.
Son olarak, dantel sever misin Damla?
Dantel severim :) Aslında dantelle olan anılarıma baktığımda hep akrabalarımı hatırlıyorum. Ben ortaokul birdeyken akrabalarımızla sık sık görüştüğümüz bir dönem vardı. Annemlerin bir araya gelerek sohbet edip yemek yedikleri günler olurdu. Böyle günlerde yeme içme faslı bitince herkes işlerini çıkarırdı. Dantelle tanışmam bu şekilde oldu. Ben de tabii ki heves edip hemen başlamıştım. Küçük bir masa örtüsü ördüğümü hatırlıyorum. Elim çok sıkıdır, annemin eli gibi. O yüzden benim motiflerim daha küçük olurdu. Bu kısım biraz can sıkıcı çünkü bu; ideal bir masa örtüsü için daha fazla motif örmek demek. Ama o masa örtüsünü nihayete erdirdiğimde aslında dantel kariyerimin de sonuna geldiğimi anlıyorum şimdi. Hiç örttüğümüzü hatırlamıyorum ama motif dün gibi aklımda. Plastik bir halkanın etrafına zincir çekerek başlıyorduk :)
Damla’ya buradan tekrar bolca teşekkür ve sevgi gönderiyoruz. Bir de kendisinin bugün doğum günü, şahane bir yaş dileklerimizi iletelim buradan. ❤️
Damla’nın çalışmalarını takip etmek isteyenler için bir de Instagram sayfasını bırakalım buraya.
Hıdırellez dileklerinizi dilemeyi unutmayın! Haftaya görüşürüz.
Dantel İlişkiler’i Instagram’da takip etmek ister misiniz?
Harika bir buluşma olmuş. Damla'yı ve ürettiklerini daha önce görmüştüm, sanatına bayılıyorum. Dantel İlişkiler ile bir arada görmekten daha iyi bir fikir olamazdı. Zevkle okudum, emeğinize sağlık! Başlığın güzelliği... ❤️🔥