Dantel İlişkiler’in 70. sayısından herkese selaaaamm!! (70 miii! 😲😲) Bugün uzun zamandır Dantel İlişkiler’de ağırlamayı istediğim, hepinizin bildiği ve sevdiği bir konuğum var yanımda: ’nın kurucusu . Hoş geldin Ece! 💛
Üretimler ve ilişkilerin kesişimindeki alanlar ilgimi çekegeldi hep. Bunun birçok sebebi var ama bir tanesi şu: Bir üretim sürecinin içerisindeyken insan üretmekte olduğu şey her neyse onunla yoğun, bazen de sevgi-nefret ilişkisine benzer bir bağ kuruyor. Bedenen veya zihnen içinde kendini kaybedebildiği ya da bulabildiği bu süreçlerde insanın yakın ilişkileri de yeni bir form alıyor. Bazen can sıkıntısıyla ilişkilerimizi ikinci, üçüncü plana attığımızı fark ediyoruz; bazense üretimin zorlayıcı taraflarından kaçarken ilişkilerimize sığındığımızı. Bazen ilişkilerimizden aldığımız ilhamla üretime daha büyük şevkle dönüyoruz, bazen üretimlerimizden aldığımız ilhamla ilişkilerimize tekrar bakıyoruz. İkisi de birbirine ayna tutuyor ve biz, yansıyanların içinden bir denge tutturmaya çalışıyoruz: Yalnız kalmak ve kalabalıklara karışmak; durmak ve devam etmek; anlamak ve anlatmak arasında. Peki o dengeyi nasıl bulacağız?
Daha fazla uzatmadan sorularımla Ece’yi karşılıyor, sözü ona veriyorum.
İyi okumalar.
Tuğba
Ece, çok teşekkür ederim geldiğin için! Bunca yıldır kültür sanat alanında yaratıcı üretimler yapıyorsun, üreten insanlarla buluşuyorsun, üretim süreçleri üzerine konuşuyorsunuz. Bugün sana bu süreçlerin ilişkiler özelindeki yansımalarına dair sorularımla geldim. Aklına ilk gelenlerle başlayalım: Üretmek ve ilişki kurmak, aklına ne tür düşünceleri getiriyor?
Bağ kurmak… O bağı kuramadığın zaman zaten ne üretebiliyorsun ne de ilişkiyi yürütebiliyorsun bence. Üretmek bir denge işi; bazen yalnız ve kendinle kalman gerekiyor bazen de bağlar kurman… Şu an bakıyorum da ilişkinin tanımı da bu olabilir hatta. İnsan kendi üretimiyle de bağ kurabilmeli ki başkaları o üretimle ilişkilenebilsin.
Sana şu soruyu sormak istiyorum: ‘tortured artist’ stereotipi hakkında ne düşünüyorsun? Şu bakımdan soruyorum: Yaratıcı üretimlerde bulunan kişilerin sosyal ve romantik ilişkilerinde zorlanacağına yönelik bir varsayım var, sanki iki tarafın birbiriyle eş zamanlı gitmesinin her zaman pek mümkün olmadığı, yaratım sancısının ister istemez ilişkiye yansıyacağı varsayımı…
Saçmalık… ‘rockstar’ imajıyla normalleştirilen bir algı. ‘Tortured artist’ stereotipi erkeklerde ‘rockstar’ imajı altında havalı görünmek olurken kadın sanatçılarda bu, yerini ‘deli’ olmaya bırakıyor. Zaten yaratıcı alanda üretim yapan bir insanın toplum tarafından tuhaf görülmesi çok olağan.
Bununla ilgili bir bölüm kaydetmiştik hatta oradan örnek vereceğim, o bölümde Yarına Tek Bilet filmindeki Leyla karakterini odağımıza almıştık. Müzisyen bir arkadaşımla kaydetmiştik. —Şu an konuşmuyoruz ve neden konuşmadığımızın yanıtı da bende yok mesela. (Bu konu arkadaşlık ilişkilerinde de sıkça karşılaşılan bir durum bence.)— Filmde, trende tanışan iki kişinin aslında arkadaş çevrelerinin ortak olduğunu fark etmeleriyle sohbet eski sevgililerden devam ediyor ve başka bir yere evriliyordu ama orada dikkatimi şu çekmişti: Ali karakteri Leyla’nın o çevrede ‘kaçık müzisyen’ olarak anıldığından bahsediyordu. Buradan soruna dönecek olursam, kişi kendi üretim süreçlerinin farkında olursa ve şeffaf bir iletişim kurmayı tercih ederse, bu sürecin daha sakin ve ilişkilerde deprem etkisi yaratmadan sürdürebileceğini düşünüyorum.
Burada esas konu partnerlerin birbirine en ihtiyaç duyduğu zamanlarda kendilerini ‘yalnız’ hissetmemeleri.
Üretimlerden konuşurken işin görünürlük boyutu da devreye giriyor. Üreten insanların bir kısmı, yaptıkları işe bağlı olarak bir süre sonra kamusal bir görünürlük ve bir tür ‘onaylanma’ haliyle tanışabiliyorlar. Fakat, örneğin romantik bir ilişkide, diğer partnerin hayatının böyle bir boyutu olmayabiliyor ve bu, bazen bir mesele teşkil edebiliyor. Aklıma bir örnek geldi, komedyen Mae Martin’in Feel Good isimli dizisinde partneri bir okulda çalışıyordu ve kendini, Mae Martin’in dizideki karakteriyle karşılaştırdığında değersiz ve görünmez hissediyordu. Sen bu görünürlük konusunun ilişkilerdeki yansımaları hakkında ne düşünüyorsun?
Daha yakın zamanda Melike Şahin ve eşine dair bazı paylaşımlar görmüştüm. Bunun üstüne de bir tweet gördüm ve ‘heh bu’ dedim. Şöyle yazıyordu: “insanların kimin kalbinde taht kuracağı hakkında da bir zahmet görüşünüz olmasın.”
Konu görünürlük ama bu maalesef doğrudan statü ile ilişkilendiriliyor, sanki görünür olmak için belli bir üst statüde olman gerekiyormuş gibi. Görünürlük artıkça toplumdan bir onay bekliyorsun belki ama o onay bazen en yakınından gelmiyor, ailenden, sevgilinden mesela. Burada kendinle güzel bir ilişki kurmak tüm o uğultuyu bastırır gibi hissediyorum. ‘Ben neyi neden yaptığımı biliyorum’, diyebilmek güvenli bir alan.
Konunun kişisel taraflarını da merak ediyorum. İlişkilerde sana en çok ilham veren ve seni en çok zorlayan şeyler neler?
Bağ kurabildiğim, olduğum gibi sevildiğim ve kendimi güvende hissettiğimde tüm kalkanlarımı indirip sadece aklımdan geçenleri paylaştığım ve karşımdakinin de aynı şekilde paylaştığını fark ettiğim sohbetler benim için çok ilham verici. Üretmek konusunda da yine bunun çok ilham verici olduğunu düşünüyorum.
Sorunun ikinci bölümüyle alakalı da şunu söyleyebilirim; az önce söylediğimin yarattığı konfor alanı insanlara, pasif ya da sürekli övülen bir illüzyon içinde olunca üretemeyeceğini düşündürebiliyor. Nedense kaos ya da aşk acısının ürettirdiğine dair bir algı var. Buna katılmam mümkün değil, elbette etkisi var ama sağlıklı bir ilişkide de insan üretebilir. Beni en çok zorlayan şey, senkronize olamamak. Partnerlerin çalışma saatleri ve takvimleri uyumlu olduğunda hayatı planlamak ve vakit geçirmek daha mümkün oluyor. Beni o senkronize olmama hâli çok yoruyor.
İlişkilerin ve üretimlerin arasındaki dengeyi nasıl bulabiliyorsun ya da bulabiliyor musun? Yaratıcı işlerde insan bir akışın içine girdiğinde bazen oradan çıkıp kendi ihtiyaçlarıyla ya da çevresindekilerle ilgilenmeyi ihmal edebiliyor mu?
“Denge”. Ne güzel dedin! 20’liğin kurucusu ’le birbirimize hatırlatmamızdır “denge denge denge”… Bulmaya çabalıyorum. Özellikle 2022’de tam zamanlı bir işle Üretim Kaydı’nı birlikte yürütmeye çalıştığım dönemde neredeyse hiç sosyal hayatım yoktu. Çevremdekileri ihmal etmemeye çok çalışıyorum ama sanırım kendimi çok ihmal ediyorum. Son zamanlarda sağlık konusunda ciddi farkındalıklar yaşadım. Artık kendime bakmak birinci sırada. Yaratıcı işlerde bazen o akışın içinde kaybolmak çok kolay oluyor ama oradan çıkıp kendi ihtiyaçlarına bakmayı hatırlamak da bir o kadar önemliymiş. Yeni öğrendim diyemem. Etrafımdakilere bu konuda nasihat veren hep ben olurdum ama itiraf vakti: Ben atlamışım.
Romantik ilişkiler ve yaratıcı üretimler arasındaki gergin hat, sinemaya, edebiyata vs. de konu oluyor. Mesela aklıma Marriage Story, Malcolm & Marie gibi filmler geliyor. Bu tarz eserlerde karakterler; romantik ilişkiler, yaratıcı üretimler ve toplumsal cinsiyet rolleri odağında emekten (ya da emek eşitsizliğinden) konuşuyorlar. Senin bu konulara dair okuyuculara önerebileceğin dizi, kitap, film vs. var mı?
Malcolm & Marie bence çok çok iyi bir film. Siyah beyaz olmasının tam bu zıtlığı çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Senin söylediğin bu iki filmi seven varsa hemen bir oyun önerisiyle gelmek istiyorum: En Sevdiğinden Başla, Nezaket Erden & Hakan Emre Ünal oynuyor, romantik ilişkiler ve yaratıcı üretimler arasındaki gergin hattı o kadar iyi anlatıyor ki. İkincisi Paterson olur. Sonra az önce de söylediğim Yarına Tek Bilet ve Rock’n Roll filmlerini sayabilirim. Son film önerim ise arkadaşlığın ve birlikte üretmenin en saf hâlini anlatan Düet belgeseli olur.
Kitap konusunda emek dediğin için bunu sadece romantik ilişkilerden örneklemek istemedim. Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biriydi Sarı Yüz. Elif Batuman’ın Budala’sı ve Kae Tempest’ın artık kutsal kitabım hâline gelen Bağlar Üzerine’si ile öneri listemi sonlandırayım.
Son olarak Ece, dantel sever misin?
Dantel sever miyim? Bunu cidden senin bülteninle düşünmeye başladım. Dantel deyince aklıma fiskos masasının üstünde duran yarısı çay lekeli dantel örtümüz geliyor. Silinmeyen bir imaj oldu. Eskiden nedense dantel gençlerin evlerinde tercih edilmez gibi bir algı vardı ama bugün ben de etrafıma ‘güzel dantel var mı?’ diye bakıyorum.
Ece’ye buradan teşekkürlerimi iletiyorum tekrar: İyi ki buradaydın! ❣️
Peki siz sevgili Dantel İlişkiler okuyucuları, üretmek ve ilişki kurmak arasında nasıl bağlar kuruyorsunuz?
Nasıl ortamlarda ve nasıl ilişkiler içindeyken kendinizi daha yaratıcı hissediyorsunuz?
Buyurun yorumlara.
Haftaya görüşmek üzere.
davet için ve bu düşündürücü sorular için tekrar teşekkür ederim <3
Yakınlığın uzaklığı, uzak olanın aslında yakın olması gibi bir ikilik, yabancı hali de oluyor :) "yüzergezeriz" sanki Bauman'ın deyimiyle. :)