Okuma süresi: 7 dakika
Selam, Dantel İlişkiler’in 41. sayısına hoş geldiniz. 41 kere maşallah diyerek başlıyoruz sayımıza. 🧿
Uzun zamandır uzak mesafe ilişkisi (bu sayıda UMİ kısaltmasıyla geçecek) yaşayan biri olarak bu konunun artıları ve eksileri üzerine çok kafa yorduğumu söyleyebilirim. Hislerim, özellikle de önceleri, iki kutup etrafında yoğunlaşıyordu. Bir tarafta, içimdeki; yakınlıklara doyamayan, mesafelerden korkan ve her seferinde birazcık daha fazla isteyen sevgi ‘canavarı’; diğer tarafta kendi dünyamı yaratma ve keşfetmeye yönelik bir merak ve heyecan. Bu iki kutup arasındaysa Fransa ve Türkiye hattında mekik dokuyan ben ve bir orada, bir burada örülmüş örgülerim…
Nasıl sağlıklı duygusal mesafeler koyup kişisel sınırlar çizebileceğimi çok bilmediğim geçmiş yıllarda ve geçmiş partnerlerle, fiziksel olarak çokça zaman geçirip -hatta birlikte yaşayıp- ilişki içinde kayboluyormuşum duygularına kapıldığım, fakat bunu gençliğin kafa karışıklığına vermişliğim çok olmuştu. Kişisel alanlar ve sınırlar hakkında düşünmeye başladığımdaysa kendimi bir UMİ içinde bulmak, bir anlamda işime yaradı ve bana kendi örüntülerim üzerine çalışabilmem için zaman ve alan tanıdı. Kendime ait odamda oturup kendimle ve hayatla baş başa kalabildiğimde, önceden cevabını bildiğimden çok emin olduğumu sandığım soruları tekrar, daha berrak bir kafayla sorabilmeye başladım:
Ben nasıl bir şehirde yaşamak istiyorum? Ben nasıl bir ev yaşamından, iş yaşamından ve sosyal yaşamdan hoşlanıyorum? Partnerimle ne şekilde, nerede ve ne sıklıkla görüşmek istiyorum? Onunla aynı şehirde veya aynı evde yaşamak istiyor muyum?
Bu soruları, ‘hangisi normaldir?’ gibi normatif bir algıdan mümkün mertebe sıyrılmaya çalışarak ve kendime en uygun olanı arayacak şekilde sormaya çalıştım —çalışıyorum. Yıllar içinde yaşadığım aydınlanmalar sorularıma cevap bulduğumu düşündürüyor ama bir yandan ben de değişiyorum, yeni şeyler öğreniyorum. Yeni ben karşısında aynı soruları sormaya devam ediyorum kendime. Güzel bir düşünce egzersizi oluyor.
Duygusal bir yoyo olarak UMİ
Uzak mesafe ilişkisiyse bu beyin jimnastiğini zorlaştırabiliyor. Bunun bir sebebi, UMİ’nin adeta duygusal bir yoyo olması. Önce özlem, sonra onun fiziksel yokluğuna alışmak; derken buluşma, keyifli anlar ve özlem gidermeler, böylece onun fiziksel yakınlığına alışmak; derken ayrılış ve yine özlem… döngüsü içerisinde bir kısalıp bir uzuyor insan. Beden hızlı bir şekilde yer değiştirebiliyor ama ruh öyle mi? Ruh geriden geliyor, hal böyle olunca denge şaşabiliyor.
Buna okuyucularımız da katılıyor gibi görünüyor. Birkaç sayı önce uzak mesafe ilişkileri hakkındaki görüş ve deneyimlerinizi bekliyorum çağrısında bulunmuştum. Dantel İlişkiler paylaşım formunu dolduran Beril şöyle söylemiş mesela:
Uzak ilişki yaşayan herkeste oluyor mu bilmiyorum ancak bu döngü bendeki duygu değişimini inanılmaz etkiliyor: Buluşma bitene kadar yaşanan mutluluk ve sevinç, sonrasında aniden düşerek adeta bir yoksunluk krizi yaşatıyor. Sevgilimi çok fazla özlüyorum! O mutluluk bağımlılık yapıyor, ayrıldıktan sonraki bir haftada daha fazla sesini duymak, daha çok sohbet etmek istiyorum. Tabii bir sonraki buluşmaya kadar beklemeyi kabullenmek zorunda kalıyorum. Bu süreçteki duygusal dengeyi sağlamaya çalışmak ilişkinin başlarında bana çok zor gelmişti, artık daha iyi yönetebiliyorum. Ama tamamen çözüm sağlayan bir yol olduğunu sanmıyorum, zaten olmasın da, böyle çok mutluyum.
Bensu da gönderdiği okuyucu notunda uzak mesafe ilişkilerinin yarattığı o duygusal hassasiyetten bahsetmiş:
Araya giren fiziksel mesafelerden çok duygusal mesafeyi kapatmaya çalışmak çok zorlayıcı. Kavuşmalar çok güzelken artık sadece bir kere önünden geçilen park bile nostaljik hissettirip bir duygusal boşluğunuzda sizi ağlatabiliyor. Çoğunlukla çok duygu yüklü bir ilişki hâli bence. İki kişinin birlikte kalabilmesi için ekstra çaba sağlaması gerekiyor gibi.
Ekstra çaba…
Ekstra çaba göstermek gerekebiliyor; çünkü insanların yan yana olduklarında bazen konuşmaya bile gerek kalmadan hissedebildikleri, beden dilleriyle ifade edebildikleri, bağ kurabildikleri durumlar oluyor. Araya kilometreler, hatta bazen ülkeler ve kıtalar girdiğindeyse insanın elinde tek bir araç kalıyor geriye: İnternet —en azından son 15-20 yıldır.
Az yukarıda okuyucu notunu paylaştığım Bensu lafına şöyle devam ediyor:
2019'dan beri kendisini gördüğüm anda göz diktiğim kıymetli yarim ile birlikte ''ciddi'' ve uzaktan bir ilişkimiz var. Önce bizi pandemi ayırdı sonra okul hayatlarımız. Anlık olarak ben Eskişehir'den bağlanıyorum o ise İsveç'ten. Bu yetmezmiş gibi en yakın arkadaşlarımın da bir kısmı Ankara bir kısmı İstanbul bir kısmı da Amerika'da. Bu bahsi geçen şehirler ve ülkenin hiçbirinde bulunmamam da cabası. Bütün gün telefon elinde dolaşan insanlara söylenirken bir anda değişen hayat tempolarımız beni ve tüm arkadaşlarımı telefona daha doğrusu birbirimize farklı bir platformdan bağlı hale getirdi. Saat kavramının unutulduğu kahve buluşmaları yerini saat farkı hesaplamacılığına bıraktı. Şimdi arasam orada saat kaçtır, acaba dersi bitmiş midir..? Bir ilişkinin en zor hâli bence uzaktan hâli.
Bensu’nun söylediklerine ek olarak aklıma bir de şu geliyor: Ekstra çaba kadar önemli bir şey varsa o da
karşılıklı çabadır —her ilişkide olduğu gibi.
Karşılıklı çaba olmadığında kendinizi Sex and the City’nin 2. sezon 12. bölümündeki Carrie Bradshaw ile dert ortağı olurken bulabilirsiniz. Hatırlayalım: Carrie ve Big sevgili modunda takıldıkları sırada Big, markete domates almaya gideceğini söylermişçesine yakında 6 aylığına Paris’e taşınacağını söylüyor. Carrie, ‘peki bundan şeyin haberi var mı..? BENİM?!’ modunda bir şaşkınlık yaşarken kavga ediyorlar. Fakat Carrie düşünüp taşınıp uzak mesafe ilişkisi yürütebileceklerine inandırıyor kendini. Big’in evine gidiyor, tam da şu halde:
Big şaşkın; Carrie önceki gün verdiği tepki için özür dileyerek UMİ deneyebiliriz, çok zor olursa da ben Paris’e taşınırım diyor. Big durur mu, ‘oraya taşınıp benden bir beklenti içine girmeni istemiyorum’ diye patlatınca iş, 1392172. kez ayrılığa gidiyor. Duvara yapışan burgerler de cabası…
Uzak mesafe ilişkilerinde bu konu şu sorular etrafında gündeme gelebiliyor gerçekten:
Ya taraflardan biri diğerinin şehrine taşınacak olursa? Bu önemli bir fedakarlığı, bir kariyerden, konfordan vazgeçişi ya da zorlu bir maceranın içine atlamayı mı gerektirecek? Böyle olursa taraflar buna nasıl bir anlam atfedecek? Yoksa yollar kendiliğinden, bir noktada, ortada kesişecek mi?
Bu sorulara cevap bulmak her zaman kolay olmayabiliyor —hele de taraflar fiziksel birlikteliği çok fazla deneyimleme fırsatı bulamadığında. İnsanın aklında, ‘ya biz çok iyiyiz, seviyoruz özlüyoruz ama bu bir illüzyon mu? Yarın bir gün aynı yerde olsak bu böyle olmaz mı, bu şekilde birbirimizi tanıyabiliyor muyuz? ’ gibi sorular olabiliyor. Bunun bir sebebi, UMİ’nin, insanların çok basit, gündelik meseleler karşısında verdiği refleksleri görme imkanını azaltması. Partnerler, en basitinden mesajlaşırken, kelimeleri ölçüp tartma zamanı bulabiliyor ve sonra buluştuklarında birbirlerine karşı -genelde- en özlemli, en sevgili oldukları hallerini takınıyorlar. Bu da, insanın örüntülerine dair pek çok şey söyleyen gündelik refleksleri, üzgün ve zor zamanlarda verilen tepkileri örtebiliyor.
Paylaştığı okuyucu notunda Hande bundan şöyle bahsediyor:
Kırmızı/yeşil bayraklar [sayısını] okurken bunun uzak mesafe ilişkisinde ne kadar zor anlaşılabildiğini fark ettim. Yani biriyle fiziksel mesafeye bağlı bir ilişkiniz olduğunda her şeyden önce mesafe, kırmızı ya da yeşil bayrağın kendisi haline geliyor gibi hissediyorum. Bir süredir bu anlamda bir ilişki için çabalayan taraflardan biri olarak bunu söyleyebilirim.
Üstelik aynı mesafe duruma göre farklı biçimlere, duygulara bürünebiliyor. Bazen birbirinizi yeterince tanıyamamanızın önünde aşılması gereken bir engel (ve evet bunun için her gün çabalamanız gerekiyor), bazen ufak jestleri ya da davranışları deneyimleyemediğiniz için duygusal bir uzaklık (bazen geçici ve bazen uzun süren), daha çok bağ kurmak için yeterince çabalamamanızın olası 'bahanesi' ya da bazen sadece birbirinizin hayatlarında kapladığınız yeri fark edebilmek için bir fırsat.
Hande çok güzel özetlemiş mesafeyi:
bir engel, bir uzaklık, bir bahane, bir fırsat.
Yani konu biraz da sizin mesafeden ne yapmak istediğinize kalmış. Çünkü UMİ her şeyden çok kelimelerle yürüyen bir ilişki türü. Bazen taraflar kelimeleri birbirlerine yaklaşacak şekilde örebiliyorlar, bazen de ördükleri kelimeler onları birbirlerinden iyice uzaklaştırıyor —her ikisi de mümkün: İnsanların aralarındaki mesafeye rağmen birbirlerine yakınlaşmaları ya da aralarındaki mesafe sebebiyle birbirlerinden uzaklaşmaları. Binbir türlü durum var bunu etkileyen: artan/kısalan saat ve kilometre farkları, düzenli bilet alma/seyahat yoluyla buluşma organize etme imkanına ilişkin olarak gelir seviyeleri, yoğun iş/eğitim programları, göçmen statüsüne bağlı yasal engeller ve elbette ilişkiyi devam ettirme(me) isteği…
Mesafeye rağmen devam etmek isteyen partnerlerin elindeyse kelimeleri güzel örme sanatı kalıyor geriye —namıdiğer açık iletişim.
Okuyucu notuna yer verdiğim Hande de böyle söylüyor:
Uzak mesafede birbirinizi anlamanın ve ifade etmenin en iyi yolu iletişim kurabilmekten ama gerçek anlamda iletişim kurabilmekten geçiyor. Bu öyle konuşma sıklığıyla, sevgi sözcükleriyle vs ölçülebilen bir şey de değil bence; paylaşmaktan, aklınızdaki söyleyebilmekten, duygularınızı paylaşabilmekten geçiyor.
Bunu bir engel değil de birlikte aşılması gereken bir zorluk olarak kabul etmek istediğinizde, sanırım ilişki de güçlenmeye başlıyor hiç ummadığınız bir yerlerden, farklı bir iple, farklı bir şekilde örmeye başlıyorsunuz :) Bu yolu örmek uzun ve kendi zorlukları olabilir ama imkansız olamayacak kadar da güzel.
Okuyucu notu gönderen herkese çok teşekkür ediyorum! Burada yer veremediğim notların hepsi aklımda, sonraki sayılara saklıyorum, söylemiş olayım. ♥️
Bu sayıyı kapatmaya doğru giderken, uzak mesafe ilişkilerine tek bir sayının yetmediğini, daha yazacak çoook şey olduğunu fark ediyorum. Bu konuya bir ara tekrar döneceğiz.
Şimdilik sizi şu şarkıyla uğurluyorum:
Haftaya görüşürüz!
Dantel İlişkiler’i Instagram’da takip etmek ister misiniz?
Çok keyifliydi. UMİ gerçekten zor bir dinamik, bunu sürdürebilenlere hayran oluyorum
AI ilk cümledeki "aş"'ı Anonim Şirketi olarak okuduğunda koptum, şimdi kaldığım yerden okumaya kendim devam ediyorum 😅💖